İç dökme seanslarından biri...
Sürekli birşeylerden şikayetçiyiz. İstediğimiz gibi olmadığında, hayalini kurduğumuz gibi şeyler yaşamadığımızda, planladığımız gibi gerçekleşmeyince, iyi şeyler de olsa dilediğimiz gibi olmayınca... ne olursa olsun bir memnuniyetsizlik söz konusu. Ulan bir insan mutsuz olmak için neden bu kadar çabalar? Zaman akıp geçiyor, neden bunun değerini bilmez bir insan? Zaten geçen zamanlar ortada, niye hala bundan sonrası için kin besliyorsun içinde? Bi salsana be biraz, nemalanma bir şeyden artık, görmezden gel ve neyse deyip geç.
Hala neden bu kavgaların, bu saygısızlığın, inatçılığın. Bunu yaptın, şunu yaptın, geldin, gelmedin... bir çok halkadan oluşan uzun bir eylem zinciri. Bi sal be. Ne yaparsan yap, ben yanındayım demek bu kadar mı zor? "Şunu yaptın ve o yüzden haksızsın, hep haksızsın". Eyvallah, bi biz kötüyüz zaten, eyvallah.
Peki her şeye rağmen bunun tek çözümü adil davranmamak mı? Adamına göre yüz asıp tavır almak mı? Yav bırakın Allah aşkına, ben böyleyim deyip arkasına saklandığınız yanlışları doğru olarak görmeyi. Doğru tektir, saygı evrenseldir, anlayış saygıdır, sevgi ise kolay değildir. Eğer bunlardan birini kaçırıyorsan, kusura bakma haklı değilsin. Eğer hepsini birden kaçırıyorsan, geçmiş olsun!
Dedim ya zaman akıyor geçiyor, biz de onunla birlikte bir şeyleri içimizde sindirerek ilerliyoruz. En başta isyan ediyoruz, sonra kabulleniyoruz, en sonunda da ne hissettiğimizi bile anlayamaz hâle geliyoruz. O noktada
hissizlik, bir savunma değil, yeni bir hal oluyor.